|
|
|
GENEL BASKAN DR. ZEYNEL ABIDIN ERDEM'IN MESAJI
TÜRKİYENİN GELECEĞİ
a) Ocak 2003 sonunda yıldızı parlayan Türkiye’den bugüne :
Daha iki ay evvel Türkiye’nin geleceği konusunda çok iyimserdim.Odalar Birliğinin düzenlediği AK Parti başkanı Tayyip Erdoğan’ın Amerika ve Avrupa seyahatlerine katılmış, parti başkanı olmasına rağmen Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın büyük ülkelerinde devlet başkanlarına gösterilen saygıyla ağırlanmasını gurur ve sevinçle izlemiştim. Amerika, ile Irak konusunda yapılan pazarlıklarda anlaşılmış, Kıbrıs konusunun çözümsüzlükten kurtarılmış olduğunu sanıyordum. Ne yazık son 60 günde ortaya çıkan olaylarla, Türkiye uluslararası platformlarda son 60 yılda kazandıklarını bir anda kaybetti.
- Irak olayındaki kararsızlığımızdan dolayı Dünyanın en güçlü devletinin desteğini kolay geri getiremeyecek şekilde kaybettik.
- Avrupa Birliği üyeliği hayallerimiz Kıbrıs olayındaki tutumumuz nedeniyle sona erdi.
- İki yıl evvel Türkiye, Orta Asya ve Ortadoğu enerji bölgelerininkontrolunda Amerika birleşik devletlerinin stratejik bir ortağı iken bugün hiçbir şey değil. Afganistan ve Irak’ta kurulacak hükümetler bu işi bizden daha iyi yapacak konumdalar.
- Turgut Özal zamanında açılan ve çağın gerçeklerini kavrayamamış bazı aydınlarımız tarafından, Türkiye işgal edildi diye nitelendirilen, üsler kapatılacak ve Türkiye’nin komşusu olan ülkelere taşınacaktır.
b) Türkiye nerelerde yanlış yapıyor?
Türkiyede son elli yılda politika yapanlar, ne yazık ki dünyanın değiştiğinin çok geç farkına varmakta ve bu değişimin gereğini yerine getirmekte zaman kaybetmektedirler. Bu da ülkemize çok pahalıya mal olmaktadır. Elli yıl evvel Türk Lirası dünyanın en değerli paraları arasında sayılırken bugün en değersizi haline gelmiştir. Buna mukabil değişimin doğrultusunu fark eden ülkelerin hepsi Türkiyeyi sollamış, fert başına milli gelirleri ülkemizi katlamış paraları Türk Lirası karşısında büyük değer kazanmıştır. Özetlemek gerekirse:
60 lı yıllarda Yabancı Sermayenin önemini anlayamadık
70 li yıllarda Avrupa Birliğini düşman ilan ettik
80 li yıllarda özelleştirmeyi baltaladık
90 lı yıllarda iç ve dış politikada uzlaşmaya gidemedik
2000 li yıllarda ise yeni dünya nizamını hiç fark edememekteyiz.
Değişimlerin çok hızlı gelişmesi politikacılarımızın olayı anlaması ve uyum sağlamasını zorlaştırmaktadır.
c) XXI. ci yüzyılın gerçekleri
- İletişim çağında, ulusal devletlerin yerini Avrupa Birliği, Nafta, Asean gibi bölgesel güçler almıştır.
- Ülkeler ekonomik anlamda gelişmek istiyorlarsa, bu kapıların dışında İslam Ortak Pazarı, Türk Dünyası Birliği gibi hayallere yer yoktur. 2000 yılında 54 İslam ve Türk ülkesinin milli geliri 1,5 trilyon dolar iken 15 Avrupa Birliği ülkesinin 8 trilyon dolar sadece ABD nin 9,5 trilyon dolar idi.
- Bu yeni dünyada sermaye, teknoloji, pazarlama ve yönetimdeki gelişmeler çokuluslu şirketler tarafından gerçekleştirilmekte ve devletlerin ekonomik yönetimi gerekli değişimleri yapmakta daima geç kalmaktadır.
- 11 Eylül sabotajından sonra politik bakımdan da dünya ABD nin yönlendireceği bir sistemin içine girmektedir. Bu sistemde Birleşmiş Milletler, Nato ve Bağımsız Devletler önemini kaybetmekte, değişim ancak ABD nin dikte ettireceği şekilde tüm dünyayı bağlayacak hale gelmektedir. Yeni sistemde terörist sığınacak delik bulamayacaktır. Bunun için Ortadoğu ve Orta Asyanın Amerikanın kontrolunda olması gereklidir. Geçen sene Afganistan, bu sene Irak’ın işgali bu değişimin halkalarıdır. Bu sistemde ülkeler ya Amerika ile beraber, ya da Amerika’ya karşı olacaklardır. Amerika’ya karşı olanlar fakirleşecek ve bölünecektir.
d) XXI. ci yüzyılın gerekleri
- Bilişim dünyasında sermaye ve para piyasalarında her gün milyarlarca dolarlık işlem yapılmakta ve bunlar hiçbir yazılı anlaşma olmadan gerçekleşmektedir. Yani yeni dünya düzeninde ağızdan çıkan söz yazılı anlaşmaların yerine geçmiştir. Daha da ötesi verilen sözlerin süratle yerine getirilmesi şarttır.
- Bu yeni düzende liderlik büyük önem kazanmakta, demokrasi halkın kendini yönetenleri seçmesiyle sınırlı kalmaktadır. Çünkü olaylar o kadar hızlı gelişmektedir ki, uluslararası platformlarda lider niteliği taşıyan devlet adamları, diğer liderlerle konuştuğunda verilen sözlere karşılıklı güvenilmesi gerekmektedir. Demokrasinin beşiği olan İngiltere’de bile parlamento, ülke temsilcisinin verdiği karar ve sözlere iktidarı ve muhalefeti ile destek vermiştir.
- Yeni düzen de uzlaşma ve nezaket kültürü şarttır. Tartışmalı konuları sürüncemeye bırakmak yerine taraflar belirli konularda taviz vererek uzlaşmaya gitmekte ve özellikle karşı tarafı rencide edecek davranışlardan kaçınmaktadır.
- Bu yeni düzende kararsızlık, işleri geciktirmek, sonra fikir değiştirmek yoktur. Bir olayda ya evet diyeceksiniz ya hayır. Evet diyorsanız küçük ayak oyunlarıyla anlaşmaları ertelemeyeceksiniz. Son Irak olayı Türkiye’yi yönetenlerin bu gereklere hiç uymadıklarının en canlı kanıtı olmuştur.
e) Türkiye ne yapmalıdır?
- En acil konu müşterek hareket ettiğimiz ABD ile ortak bir plan içerisinde ülke çıkarlarımızın korunması amacıyla Irak’ta askerimizin bulunması için bir ortam hazırlamaktır. Ancak şu anki durumda bu fırsatı kaçırdığımız anlaşılıyor. Eğer meclisteki iktidar ve muhalefet partileri bu fikirde idiler ise tezkerenin geçmesini neden engellediler. Bu fikre saplanmış milletvekillerine sormak isterim; Türkiye’yi tehdit eden bir göç dalgası mı var?
Kuzey Irak’ta otorite boşluğu mu yaşanıyor?
Kuzey Irak’a girmemiz için bizi destekleyen ülke gösterilebilir mi?
Hiçbir mantığı olmayan bu işe, güvenilirliğini kaybetmiş veya en kısa zamanda büyük sorunlar yaşayacak politikacılara itibar sağlamak için mi girişeceğiz?
- Türkiye acil olarak Kıbrıs sorununu birleşmiş Milletler Genel sekreterinin önerileri doğrultusunda bizim çıkarlarımızı da içeren şekilde çözmeye çalışmalıdır. Tezkere oylamasında demokrasi gereği grup kararı almayan Ak parti yetkilileri, bu konuda yine kararsız mı kalacaktır? Türkiye menfaatleri gereği Kıbrıs sorunu sürüncemede kalmamalıdır. Bu olayı sürüncemede bırakırsanız aynı Irak sorunundaki gibi işi berbat edeceğinizi görmüyor musunuz?
- Türkiye, yabancı sermaye girişini hızlandıracak önlemleri acilen almalıdır. Öyle,vergi muafiyetleri ve bürokratik işlemleri azaltacak kurallar koymalı ve yabancı sermaye Türkiye’ye girerken mevcut şartların hiçbir şekilde değiştirilmeyeceğine dair öyle anayasal güvenceler verilmelidir ki sermayeye güven gelsin ve tekrar Türkiye’ye rağbet etsin. BU ARADA TIPKI AMERİKAN ÜSLERİNE, TÜRKİYE İŞGAL EDİLİYOR DİYENLER ÇIKTIĞI GİBİ, YABANCI SERMAYE TÜRKİYE’Yİ SÖMÜRÜYOR DİYENLER DE ÇIKACAKTIR. BU İNSANLAR 30 YIL EVVEL, “ONLAR ORTAK BİZ PAZAR OLACAĞIZ” DİYEREK TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİNE GİRMESİNİ DE ENGELLEMİŞTİ. Bugün Türkiye’yi yöneten ve kararlı bir tutum izleyemeyen iktidar bu konuda kararlı bir tutum sergileyebilecek midir?
- Yarım bırakılmış milyarlarca dolar tutarındaki devlet yatırımları, yatırımları tamamlamayı taahhüt eden şirketlere gerekirse bedava devredilmelidir. Tıpkı Doğu Almanya’da yapıldığı gibi.
- Kitlerin tamamının özelleştirilmesi en kısa zamanda gerçekleştirilmelidir. Bu konuda da stratejik önem taşıyan sanayilerden bahsedecek kişiler çıkacaktır. Ama şu bilinmelidir ki bugün stratejik önemi olan pek çok yatırımın engeç beş yıl sonra hiçbir önemi kalmayacaktır.
- Kamu arazileri en kısa zamanda satışa çıkarılmalıdır. Devletin buradan sağlanacak gelire arazi mafiasından daha fazla ihtiyacı vardır.
- İnşaat, otomotiv, tekstil gibi ekonomiyi sürükleyen sektörlerde ihracat ve yatırımlara büyük vergi kolaylıkları getirilmelidir. 1929 ve sonraki krizlerde ABD nin yaptığı gibi krizden çıkış yolu üretim üzerindeki vergileri azaltmaktan geçer. Aynı şekilde evini kiraya verenlerin veya emlak alıp satanların yükümlü oldukları vergiler de önemli ölçüde kaldırılmalıdır ki, insanlar yurt içi ve dışındaki tasarruflarını gayri menkule yatırsın. EN ÖNEMLİSİ, Tüm bu alınacak önlemler;
CESARET, KARARLILIK ve VAKİT KAYBETMEDEN uygulamaya konulmalıdır.
Dr. Zeynel Abidin Erdem
Türk Amerikan İşadamları Derneği
Genel Başkanı
Copyright © 2000-2022 TABA Tüm Hakları Saklıdır.
|
|