EKONOMİ POLİTİKALARI VE BORSA

 

 

2000 krizinden sonra uygulanmaya başlayan programlar; AKP iktidarı ile ulusal anlamda benimsenen ve özümsenen ekonomi politikalara dönüştürüldü ve halen bu politikalar; ciddiyetle ve samimiyetle uygulanıyor.

 

Enflasyon ve faiz; hedeflenen düzeylere süratle iniyor. Ulusal ve Uluslar arası aktörlerin

yatırım için her zaman aradıkları;  güven, kararlılık ve açıklık unsurları gerçekleşme potansiyelini yakaladı. AB den müzakere için tarih alınması halinde; entegrasyonu sağlamak zorunlu olacağından; güven, kararlılık ve açıklık potansiyel olmaktan gerçekleşmeye dönüşebilecektir. Bu da daha çok yerli ve yabancı yatırım, üretim, istihdam, ihracat, artı dış ticaret dengesi, daha çok milli gelir demektir. Özlenen bu tablo gerçekleştiği takdirde; Türkiye’nin en büyük ekonomik belalarından biri belki de birincisi olan borçlar; devamlı artmak modundan çıkıp, yavaş yavaş azalmaya ve Maastrich kriterlerine ulaşabilecektir. Azalan faiz oranları artacak milli gelir, bütçe ile hedeflenen faiz dışı fazlanın her yıl tutturulması; Türkiye’yi bu hedefe ulaştırabilecektir.

 

ATO ’nun  raporuna göre iç ve dış borç toplamı ve devamlı artması Ülke ekonomisi, istikrarı  ve güvenirliği açısından halen ciddi bir risk taşımaktadır. ATO raporuna göre ;  son on yılda; milli gelir yüzde 52, iç borç yüzde 589, dış borç yüzde 239, nüfus yüzde 17.4 artmış. 1994 te Türkiye’nin nüfusu 60.5 milyon iken 2004 te 71 milyon  olarak hesaplanıyor. 10 yıl da on hükümet iş başına gelmiş ve borçlar her yıl artmış. Şimdi vereceğim rakamlar, borçların artışının ne denli büyük risk taşıdığını, Türkiye’nin geleceğini adeta ipotek altına aldığını, kararttığını  göstermektedir. 1994 yılında; iç borç; 20.6 milyar dolar, dış borç; 65.6 milyar dolar, toplam borçlar; 86.2 milyar dolardır. Buna karşın 2004 yılında iç borç;142 milyar dolar, dış borç; 150 milyar dolar, toplam borçlar; 292 milyar dolardır. Milli gelir ise 238 milyar dolar. Borçlar, milli gelirin 1.23 katı. Oysa AB kriterlerinde borçların yıllık milli gelirin yüzde ellisini geçmemesi asıldır.

 

AKP hükümeti; 2008 yılında yıllık milli gelirin 500 milyar dolar ve borçların toplamını  250 milyar dolar olarak hedeflenmekte ve ekonomik politikalarını buna göre düzenlemekte ve sürdürmektedir. 1994 yılında kişi başına düşen borç; 1.424 dolar iken, 2004 yılında bu rakam 4.135 dolardır, yüzde 189 artış var on yılda. Bütün bunlar; üretilen ekonomik politikaların artık ulusal bir politika olması gerektiğini ve tüm kesimlerce desteklenmesi  zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır.

 

Türkiye de artık paradan para kazanma zamanı  geçti, para ancak üretimden kazanılacak Dış ticaret açığımız artık olmamalı, mevcut yatırımlar devam etmeli ve yeni yatrırmlar için her türlü alt yapı, teşvikler, güven, kararlılık, açıklık mutlaka sağlanmalı. Yabancılar, Türkiye’nin ekonomik potansiyeli nedeni ile yatırımda kararlıdırlar. Yabancıların yüzde 74 ‘ü üç yıl içinde Türkiye de yatırım yapmayı düşünüyorlar, kaygıları ise ; bürokratik işlemler, siyasi belirsizlik, ekonomik belirsizlik, rekabet kurallarının işlememesi, kanunların uygulanmaması-

dır. Bu kaygıları süratle gidermeliyiz. Bütün bunların üstünde ve en önemlisi; kuralların sık sık değiştirilmemesi Bence.

 

Ekonomide ki iyileşmeler; ekonominin aynası olan Borsaya  yansımıştır. Şubat 2003 tarihinde 11.775 olan endeks, Mart 2004 de 20.600 rakamını bulmuştur. İMKB  ye yabancı alımlar artan bir tempo ile gelmeye başlamıştır. Türkiye’nin en çağdaş kurumlarından biri olan İMKB, bu işlem hacminin beş katını çok rahatça gerçekleştirebilecek durumda. Yeter ki İMKB yi; kamu kurumu gibi yorumlama ve bu nedenle personelini özlük haklarında haksızlığa uğratma, bazı siyasilerin bireysel tatminleri uğruna özelleştirme girişimleri, İMKB’nin rahatça yapacağı ve halen yaptığı işlemler için Türkiye’nin çeşitli vilayetlerinde KOBİ Borsaları hevesi  gibi  konularla yıpratmayalım.

 

Türkiye’mize, Sermaye Piyasalarımıza ve İMKB ye bütün kesimlerin sahip çıkması gerekir.

 

 

 

Av. Bedii ENSARİ

Finans Külup Yönetim

Kurulu Üyesi